26 Mayıs 2015 Salı

Havataşta iki derbeder

Çok cool bir başlık bulamadım. Ama bu yazıyı yazma sebebim de millet okusun diye değil. Sen oku diye. Belki bir ihtimal. Hani denize içinde not olan şişe atmak gibi düşün bunu. Belki bulursun diye atıyorum. Yapmazsam hiç denememiş olacağım. Sabahın dördünde taksimden havataşa son binen kişi olup en arkada 3  tane birazcık ürkütücü adamla bir oturmak durumunda kaldığım için kendimi eshefle kınadığım anlardı. O saate kadar uyumamıştım. Ertesi gün de ders. E bu adamların arasında elimde de çantam falan nasıl uyuyacağım derken sen geldin. En son sen binmedin aslında ama bi şekil yanıma oturdun. Çok derbeder duruyordun. Kulağında nilüfer çalıyordu ama mert fırattan değil müslüm babadan. Bi güvende hissettim. Sonra sabihaya indiğimizde uyumuşuz omuz omuza. Bi senin kafan düştü benim omzuma bi ben yan tarafa düşmeyeyim diye sana düştüm. Kimse kimseyi rüyasından uyandırmadı. Yollar yalnız çekilmiyor zaten. Ama hoşçakal diyemedim sosyalfobime yenildim. Teşekkürler yol arkadaşım! 

8 Ağustos 2014 Cuma

Neden yazdığımı bilmediğim bu satırları yazarken ben, ağlamıyorum.

Gülmüyorum.

Bazen tebessüm ettiğimde içim buruluyor. Bazen kendi gülüşümü duyduğumda sanki robotik bir ses geliyor kulağıma.

Ağladığımda ben değil başkası ağlıyor.

Hıçkırırken bir yandan hıçkıran beni uzaktan izliyorum.

Ben ne yapıyorum

Ben babamı özlüyorum

Ben sıkıldım

Baba demeyi özledim

Her gün defalarca zikrettiğim bu isim benim canımı çok yakıyor şimdilerde başkasından duyduğumda.

Babalar gününü görmek istemiyorum

Annemin doğum gününde onu nasıl avuturum bilmiyorum

Ananeme dayıma katlanamıyorum.

Ağlayarak bana sarılan arkadaşlarıma katlanamıyorum

Çünkü ben gözyaşlarıma en çok ihtiyaç duyduğum şu günlerde saçma sapan bir filme ağladığım kadar bile ağlayamıyorum

An geliyor evdeki kediye keşke sen ölseydin babam yerine derken buluyorum kendimi

Kimseye babamı anlatmak istemiyorum.

Biliyorum ki anlamayacaklar

Artık onun kalbinin ne deni özel olduğunu görebilme şansları kalmadı

Ama dayanamıyorum her ağzımı açtığımda

Beni koridorlarda nasıl kucakladığını

Her sınavdan sonra odasına gittiğimdeki güleryüzünü

Gülünce çipil çipil kısılan gözlerini

Bacaklarımın ve omuzlarımın nasıl da ona benzediğini

İkimizin de bissürü benimiz olmasını

Benimle dans etmeyi ne çok sevdiğini

Elimi tuttuğunda elinin kenarında hissettiğim o küçük nasırı

Kocaman yumuşak göbeğiyle ona sarılmanın ne tatlı olduğunu

Annem ağlıyor diye sokaklarda kedimizi arayıp bulmasını

Tayyarım küçük hıyarım diye kuşumuzu sevişini

Shira onu emerken canı acısa da sesini çıkarmamasını

Bir şeyler başardığımda yüzündeki heyecanı

O iştahla yemek yerken açılan iştahımı

Kısa eteklerime aslında kızıyorum ama yakışıyor kerataya deyip sindirmeye çalışmalarını

Derste ne kadar etkileyici olduğunu

Onu seven öğrencileri kıskandığımı

Onunla gurur duydupumu

Ben zaten ölcem dediğinde hadi ordan başımıza kalacaksın diye cevap verip Allahım bana bağışla deyişlerimi

Bana araba alınacağı zaman 24 saat en güzelini aramasını

La ilahe illallah dediğinde gözlerindeki inancı

Rabbi yessir duasını bana öğretişini

Bir insanın imanlı olmasının ne demek olduğunu ondan öğrenişimi

Beyle karikatürünü her nasıl sorusundan sonra birbirimize bakıp gülerek taklit edişimizi

Nasıl güzel göveç pişirdiğini

Olmuş mu Melike diye gözümün içine bakışını

Zile bastığımda diyafona Prenses mi? diye soruşunu

Kilo veremiyorum zırlamalarımda bana ne kadar kızdığını

Gerçekten de dünyanın en güzel insanı olduğuma olan inancını

Topuklarına basmadan yürü Melike

Aaa öyle küfür etme Melike

I love you Melike

Sen de beni seviyor musun Melike

Melike sen çok zengin olma biz sana bakarız sen hayır işi yap

Burda kalmakla beni çok mutlu etti benim kızım

Hiç bırakmadı ki beni benim kızım

Kedimiz çok akıllı bir türmüş ben internetten araştırdım Melike

Bizim paramız var sen öyle hostelde kalma Melike

İftarda evdeysen sana iskender yaparım Melike

Ben anneni kaptım sonra bir de Allah seni bana verdi ne nasipli adamım ne şanslı adam

Sen seviyorsun diye bamya yaptık yemeden gitme Melike

Rüyaya ağlanmaz benim tatlı kızım bak ben burdayım ömrüm uzamıştır

Ezan okunuyor bacaklarımızı toplayalım Melike

Ne kadar güzel olmuşsun Allah nazarlardan saklasın benim kızımı

Benim yedek mayomu getirdiniz mi Melda

Sana kontör yolladım geldi mi Melike

Allahım dayanamıyorum


Ne zormuş ne zormuş

23 Aralık 2013 Pazartesi

Bayaaa bildiğin ergenmişim

"Bir zorluğa iki kolaylık eşlik eder" diye duymuştum ben. 

Emin olmak için tekrar baktım da. Daha farklıymış aslında. 

1- biz senin için (mutluluğun) göğsünü açmadık mı? 
2 - senden yükünü indirmedik mi? 
3 - o senin sırtını ezen yükü. 
4 - senin şanını yüceltmedik mi?
5 - demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. 
6 - evet, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. 
7 - o halde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul.
8 - ancak rabbine yönel. 

İnşirah suresi. 5. ayetten gelen bir inanışmış. 

Aynı zamanda Marx'ın diyalektiğine kaynak olduğu söyleniyor.


Zorlukları yaşarken fark edemiyor insan etrafında olanı biteni. 

Eğer geriye döner de düşünürse belki görüyor o zorlukla uğraşırken diğer uğraşlarının, dertlerinin en azından birinin ne kadar kolay halloluverdiğini. 

Ben bu sene kapadım gözlerimi. Okumamıştım tabi böyle bir blog yazısı falan :D 

Zorluklar zorluk doğurdu dedim. Hayatıma da bozmaz olmaz daha da bozmaz dedim daha da bozdu şeklinde baktım.  

Sanırım tüm yılı güzel şeyler olmasını beklemekle meşgulken; olan güzel şeyleri kaçırarak geçirmişim. 

Bayaaa bildiğin ergenmişim. 

Umarım seneye de burda olur ve geçen sene baayaaa bildiğin ergendim derim. 

Umarım her sene biraz daha fazla şey öğreniriz ve bir önceki senemize bok atarız aşkımlar. 

Upuzun, yeni aşklarla, yeni gülüşlerle ve zorluklarla kol kola girmiş kolaylıklarla dolu bir yıl dilerim. Hepimize :) 

27 Kasım 2013 Çarşamba

Depresyon beni içine çekiyor, kendimi alamıyorum!

Bu hafta nasıl bir haftaysa. Bitemedi gitti. Ben de bitsin diye dilekçe mahiyetinde yazı yazayım, bir de kafamı dağıtayım dedim. Bilmiyorum iyi mi ettim. 

Hayatımdan memnun değildim. Çok sıkılıyordum. Her dakikamı nerede değilsem orada olmayı ve ne yapmıyorsam onu yapmayı istemekle geçirme hastalığına tutulmuş, bu bataktan çıkmaya çalıştıkça da dibine dibine batmıştım.-gerçekten batak valla batak hem de kara batak-

Herkesin içinde çocuk kalır derler ya, benimkinde bildiğimiz düpedüz ergen kalmıştı. 

Sonra ne mi oldu?

Sonra içimdeki ergenin tabiriyle; sıradan, bilindik ve sıkıcı geçecek bir cumartesi sabahında kendimi geçecek ilk otobüsü beklerken buldum. Sırt çantamda babamın pijamaları. Elimde sümük mendilim. 

Olaylar, hastalığın ne kadar ağır olduğu, babamın ne kadar moralli görünmeye çalışsa da ne kadar acı çektiği, belirsizlik, pazartesiye çıkarsa müdahale edeceğiz denilen annemin kıpkırmızı yüzü. 

33 gün gibi geçen 3 gün. Bok gibi geçen 3 gün.

Üniversitede insanlar acını paylaşmamak için sarılmıyorlar sana. İçini ferah tut diyorlar. İçin daha da daralıyor. Gözyaşlarını izliyorlar. Ama yüzüne dokunup silmiyorlar. Belki senin adına üzülüyorlar. Ama seninle üzülmüyorlar.

Eskiden olsa İrem sarılırdı bana Yeşim elimi tutardı. İhsan sürekli endişeli gözlerle bakar ve dakika başı halimi sorardı. Çağdaş'la Turgut güldürürdü beni. Birsürü insan sarıp sarmalardı beni, üzüntümü. Derdim buhar olur uçardı. Ne büyük olursa olsun inanırdım geçeceğine. 

Geçmedi bu sefer.

Çağdaş, Turgut, İrem uzaktaydı. Yeşim aynı şehirdeydi benimle, gelmedi. Yağmur duymadı. Sabri telefonda konuşacak şey bulamadı. İhsan zaten istemiyordu yanımda bir an durmak. 

Galiba bu kez çok hasar aldım. Kimse sarılmadıkça bana, kendimi korkuyla sardım. 

Egehan, Samyeli ve Sena olmasaydı herhalde delirirdim. Allah dağına göre kar veriyor derler ya. Bende şimdiye kadar hep bahardı. Karsa böyle pat diye yağdı. 

Şimdi ailem için pozitif olmam lazım. Unutmam lazım. Gülümsemem ve umut aşılamam lazım. Ha bir de şey sınav haftası ya 3450599 tane bilgiyi zırlarken okuyup öğrenmem lazım. Ben çok acemiyim. Sizce bu haftanın üstesinden gelebilecek miyim???

23 Ekim 2013 Çarşamba

Narsistten çok narsistçi olmak

Son zamanların en moda olayı narsizm. Başka ülkelerde de böyle mi bilmiyorum. Ama ülkemde, yakın çevremde narsizme bir gıptayla bakma durumu oluştuğu kanısına vardım. Her nedense sevemediğim ve yanlış olduğunu düşündüğüm bu kanı hakkında bir şeyler yazmaya karar verdim. 

Narsizm günümüzde onu getirdiğimiz yücelikten çok uzak bir olay, bir hastalık!

Önümüzde bir narsist kişilik olsun. Kendisine öyle hayran. Etrafında onu tanımayan tonla insan ki bu insanlar onun kendisine olan hayranlığına hayran. Bu kişilik; bir mazo/kendine güvensiz insan mıknatısı. Öyle ki bu insanlar o bireyin esasında nasıl bir karakter olduğunu, yeteneklerini, ahlakını, zekasını bilmiyorlar. 

Ancak bizim bildiğimiz bir şey var ki bireyimiz kendini inandırdığı gibi diğer insanları da mükemmel bir varlık olduğuna inandırabilme becerisine sahip. 

Nasıl bir insan mükemmel olabilir ki? Ya da şöyle sorayım, mükemmel olduğuna inanan birinin mükemmel olabilme ihtimali var mıdır? 

Suda kendi huzmesine hayranlıkla bakarken düşüp boğulan Narsis diye bir amcamızın hastalığı mıdır yoksa yalnızca?

Bence bu durumun esas sebebi bir karışıklık. Karıştırıyoruz.

Narsizmi özgüvenle karıştırıyoruz. 

Kendine güvenmekle kendine hayran olmak arasındaki farkı bilemeyen çocuklar yetiştiriyor annelerimiz. Dünyadan bihaber kalacak ve kendinde hiçbir zaman kusur aramayacak hasarlı bireyler. 

Ataletin baş düşmanı, umudun kankası özgüveni nasıl olur da psikopatça kendine bayılmak gibi saçma bir davranışla karıştırabiliriz aklım almıyor. 

Benim bir narsistle bir ezik arkadaşın birlikte olmasına, evlenmelerine falan bir sözüm yok. Alan memnun satan memnun. Gel gelelim bu aile çocuk sahibi olduğunda başlıyor kısır döngümüz. 

Sabırsız anneler/babalar, sabırsız çocuklar, sabırsız toplum. Bekleyemeyen insan nedir? Acizdir. 

Toplum narsizme sıcak baktıkça sayıları artıyor. Gittikçe acizleşiyoruz. En komiği normal insanlar kendilerinde sorun arıyorlar. Ezik miyim ben sendromu alıyor yürüyor.

Ha zaten sayısı artan kendini beğenmişlik beraberinde eziklikle geliyor orası ayrı. Her zaman peşlerinde pervane aşağılık duygusu hayli almış yürümüş arkadaşlar bulunuyor. 

İnsanın düşündükçe canı sıkılıyor. Benim sıkıldı. Sizi de sıkmak istedim.

Bu arada bir narsiste aşık olmak normal bir insan için düşman başına bile denemeyecek bir lanettir diye tırsmadan edemiyorum. Allah hepimizi narsistçilik illetinden de kendine aşık olma saçmalığından da korusun kankiler!

12 Ekim 2013 Cumartesi

Spirit

Pek arkadaş ortamına girmediğim, eski-ay eski demeyelim ona yea- son derece rahat işimizin gücümüzün şakalar şeyler olduğu ortamdan da oldukça uzak kaldığım bir dönem geçirdim.

Bir şeylerin kıymetini bilmek için onlardan ayrı düşmek gerekiyormuş bunu anladım. Gerçi bu ayrı bir yazının konusu ama "Yollar ayırsa bile biz ayrılmayalım ayrılamayız" demek istiyorum.

Bu yazının konusu dedim de hani yani öyle net bir konumuz yok. Ben yine bir şeyler gözlemledim. Bir ton insanla tanıştım. Birikti birkaç konu aklımda. Birinden başlayayım dedim.

İnsanlarla tanıştıkça; onları espri zekası olanlar ve olmayanlar olarak ikiye ayırdığımı fark ettim. Ben de böyle bir ezoyum arkadaşlar. İnsanları espri zekalarına göre gruplandırıyorum. Yaş, din, dil, ırk, cinsiyet ay en olmadı tip ayrımı gözetmiyorum. Ama espri zekası ayrımı gözetiyorum. 

Hayır, diyeceksiniz Melike senin espri zekan çok mu yüksek? İşte onu ben biraz farklı şey ettim yazıyla da paylaşayım dedim. Yazıyı okursunuz önünüzde iki yol vardır. Hakkaten yea yolu ve aman bu kız da ahhaha mal yea yolu. Sizin seçiminiz yani. 

Kişileri bu şekilde ayırınca espri zekası nitelendirmesinin yanlış olduğunu düşünmeye başladım. Çünkü espri zekası düşük diye tabir ettiğim kişilerde başka herhangi bir zeka düşüklüğü olmadığını ve hatta esprileri de anladıklarını ancak gülmediklerini, esas sorunun bu olmadığını anladım. Bu kez benim önümde iki yol vardı ilki benim esprilerim ve güldüğüm şeyler saçmaydı ikincisiyse espri; zekadan biraz adım daha bağımsızdı.  

Ben ne yaptım?? Tabii ki hemen ikinciye inandım. 

Espri kelimesi Fransızcada ruh demekmiş aynı zamanda İngilizcedeki hepimizin bildiği ve yine ruh anlamına gelen "spirit" kelimesiyle aynı kökten geliyormuş.

A-haaaaaaa dedim. 

İşte bu. Benim de aklımdaki şey buydu. Belki onda var bunda yok diye değildi bu iş. Birbirine uymaktı, anahtar kilitti. Bilemiyorum.

Belki bazılarımızda var bazılarımızda yok bu şaka işi. Belki de sadece uyum meselesi.

Bildiğim şey şu ki ben gülerken düşünmüyorum. Ben bir arkadaşımı güldürdüğümde de düşünüp de konuşmuş olmuyorum. Oluveriyor işte. Dökülüveriyor sözcükler, gülüşmeler ortaya en umarsızından.

Çünkü espri bir ruh işi arkadaşlar.

Ruhumuzdan kopuyor dudaklarımızda bitiyor.

Ha bir de şey ben yarın, bırakın espri ruhu taşımayı, ruhunu espri ele geçirmiş insanlarla buluşacağım. Değmeyin keyfime! 

30 Eylül 2013 Pazartesi

Hayal kurmak bedava dediler biz de kurduk

....Birlikte sinemaya gitsek
Şiirler okusak
Gezsek
Hiç gitmediğimiz bir şehrin hiç görmediğimiz bir parkında bankta oturup aynı kulaklıkla müzik dinlesek
Elele gezsek sahil yolu boyunca
Tiyatroda en önde oturabilmek için sabahın köründe bilet kuyruğuna girsek
Akşam serinliğinde pahalı restoranımızdan kazıklanarak çıkıp
Bir kaldırım kenarına otururken önümüzden gelip geçenlerin dedikodusunu yapıp gülsek
Batak oynasak hiç tanımadığımız insanlarla
Ya da okeyde ortak olup taş çalsak
İzlediğimiz ortak dizilerde spoiler yarışına girip hayatı kendimize zindan etsek
Birimiz gülmeye başladığında diğerine bulaşsa
Yemek yaparken tuz yerine şeker koyup suçu birbirimize atsak
Cumaları Yalan Dünya izlesek
Sen çok güzel not çıkarsan ben onları ikimize okusam
Yazım kötü ya benim kızmasan
Üstü açık bir arabamız olsa hani iki kişilik olanlarından
Kafamız ve arabamız
Öylece uzaklaşsak her istediğimizde
E tabi yani aileler falan, diyorum ki günübirliğine....